Turkishtime dergisi Alaturka sayfası için yapılan röportaj::
Röportajı yapan : Erem Kargül
Melek Yel aslında mektepli bir gazeteci. Ama yıllar içinde sevdiği dansı öğrenebileceği bir yer bulunca ve eğitimini tamamlayınca flamenko’yu seçmiş gazetecilik yerine. 2000 yılında Pera Güzel Sanatlar Okulu’nun flamenko dans bölümünden mezun olmuş. Aslında ona göre dans da bir iletişim. Amerika’da ve İspanya’da flamenko dans tekniği ve koreografi üzerine dersler aldıktan sonra flamenko severlere öğrendiklerini aktarabileceği Flamenkoevi Dans Atölyesi’ni kurmuş. Flamenko’nun en çok müziğini sevdiğini söyleyen Melek Yel, flamenko severleri bir araya getirirken aynı zamanda onlara müzik arşivinden yararlanmalarını da sağlıyor.
İnsanoğlunun en büyük stresi olan “yaşam”ın dışına çıkıp flamenko ile hayatın monotonluğuna başkaldırmaya ne dersiniz?
TURKISHTiME: 1996 yılında gazetecilik bölümünü bitirmişsiniz. Mesleğinizle aranız nasıl?
MELEK YEL: İletişimi özellikle istememe rağmen gazetecilik mesleğini çok fazla yapmadım. İsteyerek okudum, çok da sevdiğim bir bölümdü… Dans da bir iletişim. Ben çok da uzak bulmuyorum. Hobi olarak kalsa daha mı güzel olurdu bilmiyorum. Gazetecilikte özellikle 1998’de kötü krizlerle işsiz kalınca dansdan da yavaş yavaş para kazanmaya başlayınca neden olmasın dedim.
TURKISHTiME: Dans hayatınıza nasıl girdi?
Hepimiz oynamayı çok seviyoruz… Bende flamenkoyu çok seviyordum. Ama flamenkoyu dans anlamında değil de müziğini seviyordum daha çok. Gitar kursuna da gittim. Tabii o zamanlar flamenko gitar kursu yoktu. Kumkapılıyım ben, klasik gitar çalmayı hiç beceremedim. Benlik bir şey değilmiş yani. 1996 yılına kadar kurs aradım Türkiye’de flamenko ile ilgili. Sonra Pera Güzel Sanatlar Okulu’nun sınav ilanını gördüm gazetede. İlk tanışmamız böyle oldu.
TURKISHTiME: O zamana kadar flamenko yapmadınız değil mi?
Hiç. Sadece iyi bir dinleyiciydim. Çok iyi takip ediyordum. İnternet de yoktu indirelim parçaları dinleyelim, albümleri hemen getirtelim.
TURKISHTiME: Peki bir sürü dans arasından neden flamenkoyu seçtiniz?
Aslında bale dışında hemen hemen bütün dansları seviyorum diyebilirim. Etnik olan bütün danslar hoşuma gidiyor. Flamenkoyu seçmem müziğini daha çok sevmemle ilgili belki. Flamenkoyu baz alarak başka dansları da yapabileceğimi düşünüyorum. Bozmadan her şeye çok açık bir dans olması beni çekti diyebiliriz. Çok zor olması ya da etkileyici olması önemli değil benim için.
TURKISHTiME: Kadın vücudunun formu flamenkoda çok etkileyici değil mi?
Erkek vücudununki de öyle. Modern dans daha iyi o anlamda, çünkü estetik kazandırıyor vücuda. Flamenko son zamanlarda bu şekilde yorumlanıyor. Yoksa etnik bir dans; çok kapalı, vücudun biçimi çok önemli değil. Kadınlar çok kilolu, erkeklerde ise içki göbeği… Böyle dans ediyorlar aslında. Ama biraz sahne sanatlarına kaydığı için etniklikten uzaklaştı; folklorik değil. O zaman tığ gibi delikanlılar, incecik bayanlar görüyoruz.
Belki son zamanlarda onları gördüğümüz için böyle düşünüyoruz.
Saf flamenkoda öyle bir şey aranmıyor. Sağlam bir ritim, çok iyi bir ifade o kadar.
TURKISHTiME: Flamenko ne anlatıyor?
Flamenko çingenelerin müziği. Çingeneleri biraz tanıdığımızda flamenkoyu da aslında anlayabiliyoruz. Ama tabii İspanya’daki çingenelere mahsus flamenko. Orada çok fazla Arap müziğinden beslenmiş. Çingenelerde çok iyi bir ritim var. Ama çok iyi bir armoni ve şiir yok. Bunu Araplarda bulmuşlar. Çok önemli bir şey bu. Musevilerin de katkısı var mesela çünkü eziliyorlar. Zaten kovuluyorlar, Hıristiyan baskısıyla temizleniyorlar… Sözlerine baktığınızda bizim türkülerden çok da farklı değil. Sevdiği insana özlem var bir kere. Fistanın ne kadar güzel de diyor, tarlalardaki çalışmaları da anlatabiliyor. Yalnızlık ve her zaman olduğu gibi aşk var. Ama günümüzde artık yeni bestelerde oluşuyor.
TURKISHTiME: Flamenko deyince hep kırmızıyı ve ilanı aşkları hatırlarız…
Biz en çok onu sevmişiz. 1960’larda dünyada bir flamenko fırtınası olmuş. Hatta Türkan Şoray’ın filmleri var. Çiçekler, kırmızılar, güller onları hatırlamamız çok normal. Onlar biraz kuzey İspanya’ya ait şeyler. Kastanyetler falan hepsi folklorik aslında. Güney İspanya’da biraz daha yaşamın kendisi flamenko. Daha kapalı… Turistler geliyor, çekiyor ama kendi aralarında daha farklılar. Düğünlerini de böyle yapıyorlar cenazelerini de. Aslında biraz blues gibi. Bizi ezdiniz ama biz halen ayaktayız. O ayaklarını vuruşları seslerini duyurmak için. Ayaklarıyla, ritimleriyle, vücut diliyle her şeyi anlatıyorlar. Bizim halk danslarımıza benziyor.
TURKISHTiME: Etnik kökenleri mi bizi çeken aslında?
Bana göre biz Batı’yı taklit ediyoruz. Ama tabii ki ne kadar algıladığımız da önemli. Batı Doğu’a bakıyor bence, alıyor onu ve kağıda döküyor. Bizde onların metoda döktüğünü geri alıyoruz. Sorun orada zaten biz hiçbir zaman metoda dökemiyoruz. Doğu insanı bence çok yürekten yapıyor ve geçiyor… Artık onun metodu yok. Bence çingeneler de öyle. Batı insanı bunu öyle algılamıyor. Oysa Doğu çok daha zengin. Bunun moda olması işte yine Batı’nın ortaya koyduğu bir şey. Onlar gelip merak ettiğinde biz de oraya doğru bakıyoruz. Onlar oraya kötü dediğinde biz de arkamızı dönüyoruz. Güzel bir mozaiğiz, ama arada kalmışız.
TURKISHTiME: Sizin Pera’ya başladığınız yıllarda bu kadar çok kurslar, etkinlikler yoktu. Bunu bir trende mi bağlıyorsunuz?
Aslında dünyanın müzik olayını belirleyen kesimler var. Beş yıl salsa devam edecek, moda olacak diyorlar ve buna para yatırıyor ülkeler. Flamenko konusunda gerçi o kadar değil, çünkü latin değil. Bizde biraz geç kalmış olabilir. Pera’nın getirmesinin çok büyük faydası var. O bir deneme yaptı ve sonuçta devam etti. Almanya bunu 40, 50 yıl önce almış şimdi bir sürü okulları var. Japonlar zaten hastası. Japonlar neyin hastası değil o da ayır bir şey. Ama Flamenkonun trend olduğunu zannetmiyorum.
TURKISHTiME: Kurslar bir trend oldu ama değil mi?
Aslında bizler yetiştik. Pera buraya yabancı hocalar getirdi. Türkiye’de böyle şeylerin olabileceğini gördüler. Bir flamenkocunun gelip burada ders vermesi de çok zor. Geldiler, gittiler, sevdiler. Çünkü çok benziyoruz birbirimize, özellikle de güney İspanyayla. Onlar da burada bir şeyler yaptı. İnsanlar yetişti, yetişenlerde yaptıklarını birilerine öğretme çabasında benim gibi.
TURKISHTiME: Flamenkoevi Dans Atölyesi’ni nasıl kurdunuz?
Burası aslında hem ev hem de benim çalışmam için bir yer. Pera kurs açmayınca bir boşluk oluştu. Biz ders verelim dedik, önce bilen insanlara koreografi hazırladım. Hiç bilmeyenler de öğrenmek istediklerini söyleyince olabilir diye düşündüm. Çok daha küçük amaçlı başladı burası. Yapılan işleri sergiledik. Amaç sadece flamenko severler müzik arşivinden yararlansın, gelip burada stüdyoyu kullansın, çalışsın, koreografiler hazırlansın idi. Ben hoca olmayı çok fazla düşünmüyordum, daha çok koreografi meraklısıyım.
TURKISHTiME: Koreografi hazırlamak nasıl bir süreç?
Sözler çok etkili ilk başta. Şu an için bir koreografi hazırlayıp müzisyen çağırmak çok zor. İyi yetişmiş müzisyenimiz yok flamenkoda.
TURKISHTiME: Fakat Türkiye’nin ilk flamenko topluluğu “Flamencoturco”nun çalıştırıcılığını yapmışsınız.
Onlar 10-12 kişiydiler. Hepsi flamenko eğitimi almıştı ve hepsi Pera’dan tabii. Fakat koreografi hazırlamak başka bir şey. İyi dans ediyorlar ama onlar kendileri için bir koreografi hazırlansın, bir program oluştursun istediler. Onu ben hazırladım.
TURKISHTiME: Profesyonel olarak bir çalışmanız var mı?
Ben aslında sürekli Malabadi isimli Flamenko müzik grubu ile çalışıyorum. Yazın onlar güneye gidiyor, ben gidemiyorum. İspanya’ya festivallere gidiyorum bir ay.
TURKISHTiME: Flamenko ile ilgili İspanya’da bir eğitim aldınız mı?
İlk önce kursa gittim. Ama yaşantılarını merak ediyordum öncelikle. Burada da dört yıl kursa gittim ama orada çok daha farklı, aldığım eğitimin dışına çıkabildim. Çünkü asker eğitimi gibi bir eğitimi var flamenkonun. On tane adım atacaksın, ayağını şuraya koyacaksın… Zevkini, kokusunu, ruhunu İspanya’da aldım. Öğrencilerime de elimden geldiğince aktarmaya çalışıyorum.
TURKISHTiME: Yurtdışından ya da Türkiye’den beraber dans etmek istediğiniz insanlar var mı?
Yok. Türkiye’de de olmadı. Ama mesela Neşet Ertaş’la beraber flamenko yapmak isterim. Fuat Saka ile de isterim. Onlarla aynı sahneyi paylaşmak bir şeyler üretmek çok güzel olur. Bir İspanyolu seyretmek, sohbet etmek olabilir. Ama dans etmek istemem. “”